ANGKOR
M. Emin ALTAN
Yaklaşık bir yıldan beri Fotoğraf Vakfı tarafından İstanbul-Taksim'de, Cafe The Marmara'da gerçekleştirilen sergilerin onuncusu 6 Ekim 2007 Cumartesi günü izleyiciyle buluşuyor. M. Emin ALTAN' ın 1997-2004 yılları arasında Angkor'da çektiği fotoğraflardan oluşan sergi 9 Kasım 2007 Cuma akşamına kadar görülebilecek.
Muhteşem Angkor tapınakları, Güneydoğu Asya'da 802'den itibaren tam 630 yıl hüküm süren Khmerler döneminde yapılmıştı. Ağustos 1296'da komşu ülkelerin bu zengin krallığın topraklarına başlattığı saldırılar şiddetini arttırınca, 1432'de Angkor'un paha biçilmez tarih hazinesi de ormana terkedildi. Zaman içinde ağaçlar, dalları ile buradaki taş yapıları sıkıca sarmalarken, yemyeşil yapraklar üzerlerini zümrüdi bir örtü ile kapladı. Yüzyıllar boyunca dev beyaz kapok ağaçlarının güçlü kökleriyle tek vücut olurcasına sarılıp içine çektiği, çok geniş bir alana yayılmış sarmaşık, liken ve yosunlarla kaplı tapınak kalıntıları birbirlerine öylesine kenetlendiler ki, kimi zaman taş bloklar destek verdi kendi ağırlığından ayakta duramayan dallarla köklere, kimi zaman da bu taşların üzerinde yılan gibi kıvrıla kıvrıla ilerleyen güçlü kökler birbirinden ayrılmak üzere olan asırlık blokları sıkıca kuşattı kollarcasına. İlahi bir beraberlikti onlarınki ...
Angkor, 400 yıldan uzun bir süre ormanın derinliklerinde unutulup gitti. Cangılın yemyeşil örtüsünden sızmaya çalışan ışık, rutubetten yeşermiş taşların üzerine özenle işlenmiş figürlerle özgürce oynaştı asırlarca. Dallar ve kökler, ateşli bir aşık gibi sıkıca sarmalayıp kendine çektiği kutsal emanetlerini bırakmaya hiç de niyetli görünmüyordu.
Batılılar ilk kez 1863 Temmuz'unda, Fransız Doğabilimci Henri Mouhot'un ölümünden sonra yayınlanan anılarından duydu bu gizemli bölgenin adını. Sonra, John Thomson 1866'da, Angkor'un ilk fotoğraflarını çekti ve hayatının on yılını burayı görüntüleyrek geçirdi. Mayıs 1889'da, Fransız mimar Lucien Fournereau'nun Paris'te açtığı fotoğraf sergisi uluslararası merak ve ilgiyi Angkor'a yönlendirdi. Uzakdoğu Fransız Okulu'nun başlattığı restorasyon çalışmaları UNICEF ve bazı batılı ülkelerin desteği ile Angkor'un kapılarını yeniden dış dünyaya açtı.
Ama artık büyü bozulmuştu. Asırlar boyu gözlerden ırak süren bu gizemli beraberlik, bu ateşli aşk, sayıları her geçen gün artan meraklı kalabalıkların ilgisi arttıkça gücünü yitirmeye başladı. Kökler taşları kavrayamaz oldukça, taşlar da kökleri taşıyamaz oldu.
Belki de, yeniden hatırlanmak Angkor'un bir döneminin daha sonunu getiriyordu ...�
Fotoğraf:
M. Emin ALTAN (1999-2004)
Yazı:
Emel ALTAN EGE (2007)
M. Emin ALTAN
Yaklaşık bir yıldan beri Fotoğraf Vakfı tarafından İstanbul-Taksim'de, Cafe The Marmara'da gerçekleştirilen sergilerin onuncusu 6 Ekim 2007 Cumartesi günü izleyiciyle buluşuyor. M. Emin ALTAN' ın 1997-2004 yılları arasında Angkor'da çektiği fotoğraflardan oluşan sergi 9 Kasım 2007 Cuma akşamına kadar görülebilecek.
Muhteşem Angkor tapınakları, Güneydoğu Asya'da 802'den itibaren tam 630 yıl hüküm süren Khmerler döneminde yapılmıştı. Ağustos 1296'da komşu ülkelerin bu zengin krallığın topraklarına başlattığı saldırılar şiddetini arttırınca, 1432'de Angkor'un paha biçilmez tarih hazinesi de ormana terkedildi. Zaman içinde ağaçlar, dalları ile buradaki taş yapıları sıkıca sarmalarken, yemyeşil yapraklar üzerlerini zümrüdi bir örtü ile kapladı. Yüzyıllar boyunca dev beyaz kapok ağaçlarının güçlü kökleriyle tek vücut olurcasına sarılıp içine çektiği, çok geniş bir alana yayılmış sarmaşık, liken ve yosunlarla kaplı tapınak kalıntıları birbirlerine öylesine kenetlendiler ki, kimi zaman taş bloklar destek verdi kendi ağırlığından ayakta duramayan dallarla köklere, kimi zaman da bu taşların üzerinde yılan gibi kıvrıla kıvrıla ilerleyen güçlü kökler birbirinden ayrılmak üzere olan asırlık blokları sıkıca kuşattı kollarcasına. İlahi bir beraberlikti onlarınki ...
Angkor, 400 yıldan uzun bir süre ormanın derinliklerinde unutulup gitti. Cangılın yemyeşil örtüsünden sızmaya çalışan ışık, rutubetten yeşermiş taşların üzerine özenle işlenmiş figürlerle özgürce oynaştı asırlarca. Dallar ve kökler, ateşli bir aşık gibi sıkıca sarmalayıp kendine çektiği kutsal emanetlerini bırakmaya hiç de niyetli görünmüyordu.
Batılılar ilk kez 1863 Temmuz'unda, Fransız Doğabilimci Henri Mouhot'un ölümünden sonra yayınlanan anılarından duydu bu gizemli bölgenin adını. Sonra, John Thomson 1866'da, Angkor'un ilk fotoğraflarını çekti ve hayatının on yılını burayı görüntüleyrek geçirdi. Mayıs 1889'da, Fransız mimar Lucien Fournereau'nun Paris'te açtığı fotoğraf sergisi uluslararası merak ve ilgiyi Angkor'a yönlendirdi. Uzakdoğu Fransız Okulu'nun başlattığı restorasyon çalışmaları UNICEF ve bazı batılı ülkelerin desteği ile Angkor'un kapılarını yeniden dış dünyaya açtı.
Ama artık büyü bozulmuştu. Asırlar boyu gözlerden ırak süren bu gizemli beraberlik, bu ateşli aşk, sayıları her geçen gün artan meraklı kalabalıkların ilgisi arttıkça gücünü yitirmeye başladı. Kökler taşları kavrayamaz oldukça, taşlar da kökleri taşıyamaz oldu.
Belki de, yeniden hatırlanmak Angkor'un bir döneminin daha sonunu getiriyordu ...�
Fotoğraf:
M. Emin ALTAN (1999-2004)
Yazı:
Emel ALTAN EGE (2007)
Yorumlar