Ege ve Akdeniz Kaldığımız Yerden, Yeniden !
Evet uzunca bir aradan sonra yine eşimle bir kaç günlük tatil zamanını fırsat bilip kaldığımız yerden Ege' ye ve ardından Akdeniz' e doğru yola çıktık. İstanbuldan çıkmak pek kolay olmadı. İzmit-Körfez-Yalova-Orhangazi güzergahında inanılmaz bir trafik vardı. Bu güzergahtaki artık alışıla gelmiş olan ilk durağımız yine Gemlik oldu. Burada bir kaç saat dinlenmeden sonra sabah erken saatlerde ilk durağımız olacak olan İzmir/Selçuk/Efes' e doğru yola koyulduk. Efes' e giderken kısa süreli bir yanlış yola sapma durumumuz oldu ama iyi ki o yola sapmışız ve ege' nin sıcak kanlı insanlarını görme fırsatı bulduk. Yol sorduğumuz yaşlı bir teyze bize arefe günü için pişirdiği lokmalardan verdi, kimse kimsenin kısmetini yiyemezmiş (yaşlı teyzede aynen böyle söyledi.). Yaşlı teyzeyi gideceği yere kadar bıraktıktan sonra yolumuza devam ettik ve saat 12:30 gibi Efes Antik Kentine ulaştık. Hava çok sıcaktı bu yüzden Efes gezimiz uzun süreli ve detaylı olamadı çünkü yer yer nefes almakta bile zorlandık. Burada çok fazla zaman kaybetmeden yeniden yola koyulduk akşam olmadan konaklama durağımız olan Fethiye/Hisarönü/Ölüdeniz' e ulaşmamız gerekiyordu...
Not: * Antik kente giriş için biz müze kartımızı kullandık ama bilet alarakta girebilirsiniz.
* Ancak antik kente ilk girişte aracınızla gittiyseniz 7,50 TL otopark ücreti ödemeniz gerekiyor.
Fethiye' de konaklayacağımız ELZE Hotel' e giderken navigasyonumuzun ve bilgisayarımızın şarjının bitmesinden dolayı biraz sıkıntı yaşasakta Fethiye' nin sıcak insanları seferber olup yolumuzu bulmamızda yardımcı oldular. Ayrıca Ölüdeniz beldesinin Fethiye' den gelirken girişinde hemen sağ taraftaki taksi durağından aldığımız yol tarifine hayran kalarak ( Düz devam edin, 6. tümseği geçtikten 20 metre sonra sağa dönün 100m aşağıda sağda.) yolumuza devam ettik ve saat 21:00 civarı otele ulaştık. Otelin sahipleri Sinan ve ailesi çok sıcak karşıladılar. Hemen eşyalarımızı odamıza yerleştirip yemek yemek için dışarı çıktık. Çok oyalanmadan yemekten sonra otele geri göndük ve ertesi gün erkenden başlayacak olan gezimiz için dinlenmeye çekildik.
- Yeni güne erken başladık... Saat 08:00 gibi kalkıp hemen eşyalarımızı arabaya yerleştirip kahvaltımızı yaptık ve otelle aramızda araçla aşağı-yukarı 10 dk. mesafe olan Ölüdeniz' e yola çıktık. Şimdiye kadar sanırım gördüğümüz en güzel denizler arasında yerini sağlam bir şekilde aldı. Herkesin bildiği gibi çok uzun bir sahile sahip olan Ölüdenizde keşke daha yumuşak bir kum olsaydı çakıl taşları yerine... tahmin edeceğiniz gibi şezlonglar ve şemsiyeler ücretli ama fiyatları hakkında fikrimiz yok çünkü para vermememiz için Sinan bize kendi şemsiyesini verdi.
Ölüdenizde yaklaşık 2 buçuk saat geçirdikten sonra kısıtlı zamanımızı değerlendirmek üzere buradan ayrılarak Gemiler Koyu, Af Kule Manastırı ve Kayaköy' e devam ettik. İlk durağımız Gemiler Koyu oldu. Gemiler Koyuna gitmek için Kayaköy' den geçtikten sonra yaklaşık 5-6 Km kadar yol almanız gerekiyor. Buraya giriş için kişi başı 2,50 TL ücret alınıyor. İçeride hemen deniz kenarındaki cafelerde içeceklerin fiyatları ölü denizle kıyaslandığında çok uygun. Denize girmek isterseniz yine şezlong ve şemsiye için ufak tefek rakamlar ödemeniz gerekiyor. Denizin dibi tamamen taşlık olduğundan dikkatli olmak gerekli, ayağınızı sakatlayabilirsiniz. Biz buranın denizini pek beğenmedik açıkcası. Bulanık ve yosunluydu çakıl taşlarıda keyfimizi kaçırmaya yetti. Bizde biraz dinlendikten sonra buradan ayrılarak Af Kule Manastırı yolunu tuttuk. Aralarında ki mesafe araçla kısa sürüyor ancak manastır yoluna ayrıldığınızda asfalt yoldan toprak yola geçiyorsunuz ve biraz bozuk bir yoldan bir süre yol almanız gerekiyor. Zaten manastıra giderken sadece bir noktaya kadar araçla gidilebiliyor. Daha sonra aracınızı bırakıp dağa doğru devam eden patika, dik bir yoldan yaklaşık 20-25 dk. kadar yürümeniz gerekiyor, tabi bu bizim gittiğimiz noktaya kadar olan süre. Bu yolda tırmanırken kaybolmamanız için çizilmiş sarı-kırmızı renkte çizgiler var. Yukarıda açık bir alana geldiğinizde yol burada ikiye ayrılıyor. Tırmanırken aşağı inen iki kişiyle karşılaştığımızda onların söylemelerine göre sağ taraftan devam edildiğinde daha yüksek bir noktaya ve asıl manastıra çıkılıyormuş ve manzarası daha güzelmiş. Ama biz otarafa eşimin yükseklik korkusu ve yorulması sebebiyle devam edemedik. Burada dinlendikten ve fotoğraf çektikten sonra iniş yoluna geçtik. İniş yolunda çıkıştakinden biraz daha dikkatli olunması gerekiyor. Zira yerde bir noktadaki çok ufak boyutlardaki taşların kaymasından dolayı biz ufak bir kaza atlattık. Her nekadar küçük ve kolay bir parkur gibi görünsede en azından ayakkabılarınızın trekking ayakkabısı olması daha rahat yürümenizi sağlayacaktır. Buradan dönüşte en sona sakladığımız Kayaköy' e geldik.
Kayaköy daha arabadan indiğimizde bizi içine doğru çekti. İlk bulduğumuz sokaktan aralara doğru ilerlemeye başladık. Zamanımız kısa ve artık gün batmaya başladığından hızlı olmalıydık. Ama tabi zaman yetmedi tamamen gezmemize. Evler büyüleyiciydi. Hatta bazı evler hala kullanılıyor, bazılarıda restorant olarak hizmet veriyor. Geceleri evlerin dışarıdan aydınlatılmasına izin verilmiyormuş çünkü burası göçmen kuşların geçiş noktasıymış ve aydınlatıldığında yönlerini şaşırıyorlarmış. Akşamın son saatlerini burada geçirdik. Dönüş yolunda daha önceden yerini belirlediğimiz Sarnıç Restorant' a gittik. Burası aslında rum bir doktorun eviymiş zamanında. Evin girişindeki duvarda kendisinin ve ailesinin fotoğraflarını görebilirsiniz. Güzel bir bahçesi var. Biz bahçesinde oturup akşam yemeğimizi burada yedik. Fiyatları gayet uygun ve yemekleri kesinlikle bir harika. Ama yemek olarak köy halkının yaptığı gözlemeleride tercih edebilirsiniz. Yemeğimizide yetikten sonra otelimize geçtik ve bir sonraki ve son günümüzün planını ve hazırlıklarını yaptık.
Yeni ve son günümüzün güzergahında ilk durağımız Tlos Antik Kenti oldu. Hava inanılmaz sıcaktı. Kentten geriye kalan pek çok yapı var. Tiyatro, Spor Alanı, Mezarlar vb... Kent yüksek bir tepeye kurulmuş. Kalenin en üst bölümüne kadar çıktık bizde. Manzara gerçekten görmeye değer. Ama tırmanırken size gölge yapacak bir şemsiye ve su mutlaka bulundurun, dönüşte gişenin yanında akan buz gibi suyla serinleyebilirsiniz. Kentin alt tarafında dinlenebileceğiniz cafeler ve hatıra olarak magnet vb. satın alabileceğiniz yerler mevcut. Özellikle hemen sol taraftaki otopark alanının girişindeki tezgahtan bu tür alışverişinizi yapabilirsiz ve burdaki çocuklardan kentin hikayesini dinleyebilirsiniz (Tezgahta satılanları çocukların anne ve babası kendileri elde yapıyorlarmış). Kentten ayrıldıktan sonra ikinci güzergahımız olan Orjinal Yakapark' a devam ettik. Bu güzergahta susuz kalma ihtimaliniz yok. Yol boyunca sürekli akan buz gibi sulara ulaşabilirsiniz, hatta aracınızı bile serinletebilirsiniz. Ancak birde dikkat etmezin gereken yabancı turistleri gezdiren safari jipleri var ve nerden ne şekilde çıkacakları pek belli olmuyor. Birde eğer ordaysanız biraz ıslanmayı göze almalısınız. Çünkü yabancı turistler sürekli araç tepelerinde bile su savaşı yapıyorlar arada sizide ıslatmaktan çekinmiyorlar. Yakapark' a dönersek... Burası harika bir yer. Ağaçların gölgelerinde oturup isterseniz çayınızı kahvenizi içebilir yada hemen havuzdan yakalanıp pişirilen alabalıklardan yiyebilirsiniz.Fiyatları gayet uygun, hatta birde kampanyaları var. Girişteki büyük havuzda göğüs hizasında suda 10 dk. durabilene meşrubat, 15 dk. durabilene yemek bedava... Durabilirseniz... Biz sadece ayaklarımızı suda 1-2 dk. tutabildik...
Hasta olmadan yola koyulduk ve üçüncü durağımız olan Saklı Kent' e geldik.
Saklı Kent... Şöyle bir durup bakmak gerek... Tek kelimeyle harika bir deneyimdi bizim için. Fotoğraftada göründüğü gibi kısa bir mesafe bu balkondan yürünerek geçiliyor ve herşey burada başlıyor. İlerleyebilmeniz için belinize kadar buz gibi suya gömülerek ilerlemeniz gerekiyor. Ama burada da suyun itiş gücünü unutmamak gerek. Ama yine insanların yardım severliği kendini gösteriyor ve birde bakıyorsunuz hayatınızda ilk kez gördüğünüz insanlarla el-ele, kol-kola ilerlemeye çalışıyorsunuz. İlerledikçe karşınıza çıkan bazı yerlerdeki kayalar suyun aşındırmasından kayganlaştığından yardıma ihtiyaç duyuyorsunuz ama yardım istemenize gerek yok siz istemeden geliyor zaten... Yol boyunca bazı yerlede gri çamur birikintileri var. Bir faydası var mıdır bilemiyorum ama içinde yatıp yuvarlanan elini, yüzünü bu çamura bulayanlar vardı. En heyecan verici nokta ise şelaleydi. Yaklaşık 2 km. kadar bir yol katettikten sonra geldiğimiz şelalenin suyu okadar soğuk ve tazyikliydiki altına girdiğimizde şiddetiyle nefesimizi kesmeye yetti. Normalde isterseniz daha uzunca bir yol devam edebilirsiz ancak biz buradan geri döndük çünkü elimde fotoğraf çantam olduğundan şelalenin altından geçemedim ama ıslanmadan da dönmedim. Geri geldiğimizde iyice acıkmıştık. Hemen çıkıştaki cafelerden birinde gözlemelerimizi yedik ama kalabalıktan dolayı gelen gözlemeleri pek beğenmedik... Bu arada köylülerin sattığı ev yapımı nar ekşilerinden almanızıda tavsiye ederiz. Buradaki gezimizide sonlandırıp artık son günümüzün, son durağı olan Patara Plajı ve Antik Kentine doğru yola çıktık. Akşam üstü Patara' daydık ama biz suyun çok sığ olması ve dalga olmasından dolayı burada fazla zaman geçirmeden aracımıza dönüp dönüş yoluna geçtik.
Not:
* Ölüdeniz' e aracınızla giriş için 17,00 TL ödemeniz gerekiyor.
* Tlos Antik Kentine Giriş için kişi başı 5,00 TL ama Müze kartınız varsa ücretsiz girebilirsiniz.
* Saklı Kent' e girişte Müze Kart geçmiyor. Giriş için Öğrenci: 2,50 TL, Tam: 5,00 TL.
* Pataraya girişte de yine ücret alınıyor veya müze kartınız varsa ücretsiz giriş yapabilirsiniz.
Otele döndüğümüzde artık hava kararmıştı ve acıkmıştık. Odamıza gidip üzerimizi değiştirdik ve yemek için çıktık. Son yemeğimizi Fatma' s Restaurant Cafe-Bar' da yedik. Yaşlı bir çiftin işlettiği restorantda çok güzel ev yemekleri yiyebilirsiniz. Otele döndüğümüzde Sinan'la birlikte son kahvelerimizi içip sohbet ettikten sonra İstanbul' a dönüş yolu için dinlenmeye gittik.
Artık ayrılık vakti geldi... Sabah erkenden kalkıp eşyalarımızı arabaya yerleştikten sonra kahvaltımızı yapıp Sinan ve ailesiyle vedalaşıp pek isteyerek olmasada dönüş yoluna çıktık. Bundan sonraki güzergahımızda izleyeceğimiz yol, Burdur - Afyonkarahisar - Kütahya - İnegöl - Bursa - Gemlik - İstanbul... Güzergahta nadir yaptığımız duraklamalardan birinde Isparta/Keçiborlu/İncesu Köyü girişinde yer alan Gamze'nin Yeri' nde kuş sesleri eşliğinde, ağaç gölgesindeki hamaklarda dinlenip yer sofrasında yemeğimizi yedik. Gözleme, Sucuklu yumurta ve çaydan oluşan menümüz harikaydı. Ayrıca fiyatları oldukça uygun ve işletmecileri de çok güler yüzlü insanlar. Sizinde yolunuz düşerse mutlaka uğramanızı tavsiye ederiz.
Gezi Fotoğrafları için tıklayın.
Evet uzunca bir aradan sonra yine eşimle bir kaç günlük tatil zamanını fırsat bilip kaldığımız yerden Ege' ye ve ardından Akdeniz' e doğru yola çıktık. İstanbuldan çıkmak pek kolay olmadı. İzmit-Körfez-Yalova-Orhangazi güzergahında inanılmaz bir trafik vardı. Bu güzergahtaki artık alışıla gelmiş olan ilk durağımız yine Gemlik oldu. Burada bir kaç saat dinlenmeden sonra sabah erken saatlerde ilk durağımız olacak olan İzmir/Selçuk/Efes' e doğru yola koyulduk. Efes' e giderken kısa süreli bir yanlış yola sapma durumumuz oldu ama iyi ki o yola sapmışız ve ege' nin sıcak kanlı insanlarını görme fırsatı bulduk. Yol sorduğumuz yaşlı bir teyze bize arefe günü için pişirdiği lokmalardan verdi, kimse kimsenin kısmetini yiyemezmiş (yaşlı teyzede aynen böyle söyledi.). Yaşlı teyzeyi gideceği yere kadar bıraktıktan sonra yolumuza devam ettik ve saat 12:30 gibi Efes Antik Kentine ulaştık. Hava çok sıcaktı bu yüzden Efes gezimiz uzun süreli ve detaylı olamadı çünkü yer yer nefes almakta bile zorlandık. Burada çok fazla zaman kaybetmeden yeniden yola koyulduk akşam olmadan konaklama durağımız olan Fethiye/Hisarönü/Ölüdeniz' e ulaşmamız gerekiyordu...
Not: * Antik kente giriş için biz müze kartımızı kullandık ama bilet alarakta girebilirsiniz.
* Ancak antik kente ilk girişte aracınızla gittiyseniz 7,50 TL otopark ücreti ödemeniz gerekiyor.
Fethiye' de konaklayacağımız ELZE Hotel' e giderken navigasyonumuzun ve bilgisayarımızın şarjının bitmesinden dolayı biraz sıkıntı yaşasakta Fethiye' nin sıcak insanları seferber olup yolumuzu bulmamızda yardımcı oldular. Ayrıca Ölüdeniz beldesinin Fethiye' den gelirken girişinde hemen sağ taraftaki taksi durağından aldığımız yol tarifine hayran kalarak ( Düz devam edin, 6. tümseği geçtikten 20 metre sonra sağa dönün 100m aşağıda sağda.) yolumuza devam ettik ve saat 21:00 civarı otele ulaştık. Otelin sahipleri Sinan ve ailesi çok sıcak karşıladılar. Hemen eşyalarımızı odamıza yerleştirip yemek yemek için dışarı çıktık. Çok oyalanmadan yemekten sonra otele geri göndük ve ertesi gün erkenden başlayacak olan gezimiz için dinlenmeye çekildik.
- Yeni güne erken başladık... Saat 08:00 gibi kalkıp hemen eşyalarımızı arabaya yerleştirip kahvaltımızı yaptık ve otelle aramızda araçla aşağı-yukarı 10 dk. mesafe olan Ölüdeniz' e yola çıktık. Şimdiye kadar sanırım gördüğümüz en güzel denizler arasında yerini sağlam bir şekilde aldı. Herkesin bildiği gibi çok uzun bir sahile sahip olan Ölüdenizde keşke daha yumuşak bir kum olsaydı çakıl taşları yerine... tahmin edeceğiniz gibi şezlonglar ve şemsiyeler ücretli ama fiyatları hakkında fikrimiz yok çünkü para vermememiz için Sinan bize kendi şemsiyesini verdi.
Ölüdenizde yaklaşık 2 buçuk saat geçirdikten sonra kısıtlı zamanımızı değerlendirmek üzere buradan ayrılarak Gemiler Koyu, Af Kule Manastırı ve Kayaköy' e devam ettik. İlk durağımız Gemiler Koyu oldu. Gemiler Koyuna gitmek için Kayaköy' den geçtikten sonra yaklaşık 5-6 Km kadar yol almanız gerekiyor. Buraya giriş için kişi başı 2,50 TL ücret alınıyor. İçeride hemen deniz kenarındaki cafelerde içeceklerin fiyatları ölü denizle kıyaslandığında çok uygun. Denize girmek isterseniz yine şezlong ve şemsiye için ufak tefek rakamlar ödemeniz gerekiyor. Denizin dibi tamamen taşlık olduğundan dikkatli olmak gerekli, ayağınızı sakatlayabilirsiniz. Biz buranın denizini pek beğenmedik açıkcası. Bulanık ve yosunluydu çakıl taşlarıda keyfimizi kaçırmaya yetti. Bizde biraz dinlendikten sonra buradan ayrılarak Af Kule Manastırı yolunu tuttuk. Aralarında ki mesafe araçla kısa sürüyor ancak manastır yoluna ayrıldığınızda asfalt yoldan toprak yola geçiyorsunuz ve biraz bozuk bir yoldan bir süre yol almanız gerekiyor. Zaten manastıra giderken sadece bir noktaya kadar araçla gidilebiliyor. Daha sonra aracınızı bırakıp dağa doğru devam eden patika, dik bir yoldan yaklaşık 20-25 dk. kadar yürümeniz gerekiyor, tabi bu bizim gittiğimiz noktaya kadar olan süre. Bu yolda tırmanırken kaybolmamanız için çizilmiş sarı-kırmızı renkte çizgiler var. Yukarıda açık bir alana geldiğinizde yol burada ikiye ayrılıyor. Tırmanırken aşağı inen iki kişiyle karşılaştığımızda onların söylemelerine göre sağ taraftan devam edildiğinde daha yüksek bir noktaya ve asıl manastıra çıkılıyormuş ve manzarası daha güzelmiş. Ama biz otarafa eşimin yükseklik korkusu ve yorulması sebebiyle devam edemedik. Burada dinlendikten ve fotoğraf çektikten sonra iniş yoluna geçtik. İniş yolunda çıkıştakinden biraz daha dikkatli olunması gerekiyor. Zira yerde bir noktadaki çok ufak boyutlardaki taşların kaymasından dolayı biz ufak bir kaza atlattık. Her nekadar küçük ve kolay bir parkur gibi görünsede en azından ayakkabılarınızın trekking ayakkabısı olması daha rahat yürümenizi sağlayacaktır. Buradan dönüşte en sona sakladığımız Kayaköy' e geldik.
Kayaköy daha arabadan indiğimizde bizi içine doğru çekti. İlk bulduğumuz sokaktan aralara doğru ilerlemeye başladık. Zamanımız kısa ve artık gün batmaya başladığından hızlı olmalıydık. Ama tabi zaman yetmedi tamamen gezmemize. Evler büyüleyiciydi. Hatta bazı evler hala kullanılıyor, bazılarıda restorant olarak hizmet veriyor. Geceleri evlerin dışarıdan aydınlatılmasına izin verilmiyormuş çünkü burası göçmen kuşların geçiş noktasıymış ve aydınlatıldığında yönlerini şaşırıyorlarmış. Akşamın son saatlerini burada geçirdik. Dönüş yolunda daha önceden yerini belirlediğimiz Sarnıç Restorant' a gittik. Burası aslında rum bir doktorun eviymiş zamanında. Evin girişindeki duvarda kendisinin ve ailesinin fotoğraflarını görebilirsiniz. Güzel bir bahçesi var. Biz bahçesinde oturup akşam yemeğimizi burada yedik. Fiyatları gayet uygun ve yemekleri kesinlikle bir harika. Ama yemek olarak köy halkının yaptığı gözlemeleride tercih edebilirsiniz. Yemeğimizide yetikten sonra otelimize geçtik ve bir sonraki ve son günümüzün planını ve hazırlıklarını yaptık.
Yeni ve son günümüzün güzergahında ilk durağımız Tlos Antik Kenti oldu. Hava inanılmaz sıcaktı. Kentten geriye kalan pek çok yapı var. Tiyatro, Spor Alanı, Mezarlar vb... Kent yüksek bir tepeye kurulmuş. Kalenin en üst bölümüne kadar çıktık bizde. Manzara gerçekten görmeye değer. Ama tırmanırken size gölge yapacak bir şemsiye ve su mutlaka bulundurun, dönüşte gişenin yanında akan buz gibi suyla serinleyebilirsiniz. Kentin alt tarafında dinlenebileceğiniz cafeler ve hatıra olarak magnet vb. satın alabileceğiniz yerler mevcut. Özellikle hemen sol taraftaki otopark alanının girişindeki tezgahtan bu tür alışverişinizi yapabilirsiz ve burdaki çocuklardan kentin hikayesini dinleyebilirsiniz (Tezgahta satılanları çocukların anne ve babası kendileri elde yapıyorlarmış). Kentten ayrıldıktan sonra ikinci güzergahımız olan Orjinal Yakapark' a devam ettik. Bu güzergahta susuz kalma ihtimaliniz yok. Yol boyunca sürekli akan buz gibi sulara ulaşabilirsiniz, hatta aracınızı bile serinletebilirsiniz. Ancak birde dikkat etmezin gereken yabancı turistleri gezdiren safari jipleri var ve nerden ne şekilde çıkacakları pek belli olmuyor. Birde eğer ordaysanız biraz ıslanmayı göze almalısınız. Çünkü yabancı turistler sürekli araç tepelerinde bile su savaşı yapıyorlar arada sizide ıslatmaktan çekinmiyorlar. Yakapark' a dönersek... Burası harika bir yer. Ağaçların gölgelerinde oturup isterseniz çayınızı kahvenizi içebilir yada hemen havuzdan yakalanıp pişirilen alabalıklardan yiyebilirsiniz.Fiyatları gayet uygun, hatta birde kampanyaları var. Girişteki büyük havuzda göğüs hizasında suda 10 dk. durabilene meşrubat, 15 dk. durabilene yemek bedava... Durabilirseniz... Biz sadece ayaklarımızı suda 1-2 dk. tutabildik...
Hasta olmadan yola koyulduk ve üçüncü durağımız olan Saklı Kent' e geldik.
Saklı Kent... Şöyle bir durup bakmak gerek... Tek kelimeyle harika bir deneyimdi bizim için. Fotoğraftada göründüğü gibi kısa bir mesafe bu balkondan yürünerek geçiliyor ve herşey burada başlıyor. İlerleyebilmeniz için belinize kadar buz gibi suya gömülerek ilerlemeniz gerekiyor. Ama burada da suyun itiş gücünü unutmamak gerek. Ama yine insanların yardım severliği kendini gösteriyor ve birde bakıyorsunuz hayatınızda ilk kez gördüğünüz insanlarla el-ele, kol-kola ilerlemeye çalışıyorsunuz. İlerledikçe karşınıza çıkan bazı yerlerdeki kayalar suyun aşındırmasından kayganlaştığından yardıma ihtiyaç duyuyorsunuz ama yardım istemenize gerek yok siz istemeden geliyor zaten... Yol boyunca bazı yerlede gri çamur birikintileri var. Bir faydası var mıdır bilemiyorum ama içinde yatıp yuvarlanan elini, yüzünü bu çamura bulayanlar vardı. En heyecan verici nokta ise şelaleydi. Yaklaşık 2 km. kadar bir yol katettikten sonra geldiğimiz şelalenin suyu okadar soğuk ve tazyikliydiki altına girdiğimizde şiddetiyle nefesimizi kesmeye yetti. Normalde isterseniz daha uzunca bir yol devam edebilirsiz ancak biz buradan geri döndük çünkü elimde fotoğraf çantam olduğundan şelalenin altından geçemedim ama ıslanmadan da dönmedim. Geri geldiğimizde iyice acıkmıştık. Hemen çıkıştaki cafelerden birinde gözlemelerimizi yedik ama kalabalıktan dolayı gelen gözlemeleri pek beğenmedik... Bu arada köylülerin sattığı ev yapımı nar ekşilerinden almanızıda tavsiye ederiz. Buradaki gezimizide sonlandırıp artık son günümüzün, son durağı olan Patara Plajı ve Antik Kentine doğru yola çıktık. Akşam üstü Patara' daydık ama biz suyun çok sığ olması ve dalga olmasından dolayı burada fazla zaman geçirmeden aracımıza dönüp dönüş yoluna geçtik.
Not:
* Ölüdeniz' e aracınızla giriş için 17,00 TL ödemeniz gerekiyor.
* Tlos Antik Kentine Giriş için kişi başı 5,00 TL ama Müze kartınız varsa ücretsiz girebilirsiniz.
* Saklı Kent' e girişte Müze Kart geçmiyor. Giriş için Öğrenci: 2,50 TL, Tam: 5,00 TL.
* Pataraya girişte de yine ücret alınıyor veya müze kartınız varsa ücretsiz giriş yapabilirsiniz.
Otele döndüğümüzde artık hava kararmıştı ve acıkmıştık. Odamıza gidip üzerimizi değiştirdik ve yemek için çıktık. Son yemeğimizi Fatma' s Restaurant Cafe-Bar' da yedik. Yaşlı bir çiftin işlettiği restorantda çok güzel ev yemekleri yiyebilirsiniz. Otele döndüğümüzde Sinan'la birlikte son kahvelerimizi içip sohbet ettikten sonra İstanbul' a dönüş yolu için dinlenmeye gittik.
Artık ayrılık vakti geldi... Sabah erkenden kalkıp eşyalarımızı arabaya yerleştikten sonra kahvaltımızı yapıp Sinan ve ailesiyle vedalaşıp pek isteyerek olmasada dönüş yoluna çıktık. Bundan sonraki güzergahımızda izleyeceğimiz yol, Burdur - Afyonkarahisar - Kütahya - İnegöl - Bursa - Gemlik - İstanbul... Güzergahta nadir yaptığımız duraklamalardan birinde Isparta/Keçiborlu/İncesu Köyü girişinde yer alan Gamze'nin Yeri' nde kuş sesleri eşliğinde, ağaç gölgesindeki hamaklarda dinlenip yer sofrasında yemeğimizi yedik. Gözleme, Sucuklu yumurta ve çaydan oluşan menümüz harikaydı. Ayrıca fiyatları oldukça uygun ve işletmecileri de çok güler yüzlü insanlar. Sizinde yolunuz düşerse mutlaka uğramanızı tavsiye ederiz.
Gezi Fotoğrafları için tıklayın.
Yorumlar