1.Gün : 27.08.2011
Eşim ile birlikte İstanbul' dan saat 13:00 civarı yola çıkarak İzmit-Sakarya-İznik-Orhangazi üzerinden 16:15 civarı Gemliğe ulaştık. Burada kısa süreli bir ziyaret yaptıktan sonra tekrar 16:40' da bu geceki konaklamamızıda yapacağımız ve seyahatimizin ilk durağı olarak planladığımız Erdek yoluna koyulduk.
Saat 19:00' da Erdek' e yaklaşık 30-45 dk. mesafede olan (Erdek yarım adasına girişte sağda)Kyzikos Antik Kentine uğradık. Kyzikos Antik Kentinde açıkcası umduğumuzu bulamadık. Son derece harabe bir durumdaydı. Büyük bölüm toprak altında kalmış. Şehrin sütunlarına ait bazı parçalar anlaşılır durumdaydı ve çok fazla sayıda parça taş duvar örülmüş biçimde ayrılmıştı. Ayrıca kentten çıkarılan biri erkek diğeri kadın olmak üzere gayet büyük ölçülerdeki ve sağlam (Erkek heykeli tam iken kadın heykelinin başı ve ayakları yok) iki adet heykelide İstanbul Arkeoloji Müzesinde ana binanın alt katında sağ taraftaki odalardan birinde görebilirsiniz.
Buradan Ayrılarak Erdek' e doğru devam ettik. Konaklama yapacağımız yere, BESOB Otel' e ulaştığımızda saat 20:00 olmuştu. Odamıza yerleştik ve birşeyler yemek üzere sahile indik, rüzgarlı ve biraz serindi hava. Biraz dolaşıp hediyelik birkaç parça alışveriş yaptıktan sonra otele dönerek ertesi gün erkenden yola çıkmak üzere dinlenmeye çekildik.
2.Gün : 28.08.2011
Sabah saat 09:00' civarı Ocaklar Köyüne doğru yola çıktık. Ocaklar Köyüne ulaştığımızda etrafta kimseler yoktu. Ocaklar Köyünün plajını kesinlikle tavsiye ediyoruz. Tertemiz oldukça uzun ve geniş bir kumsalı var. Ama biz burada denize girmedik ve yolumuza devam ettik. Buradan sonraki duraklarımız Narlıköy ve İlhanköy oldu. Bu güzergahtaki gittiğimiz üç köyde birbirinden güzeldi. İlhanköyde balıkçılıkla uğraşan köylülerden birinin balığa çıkmadan önce teknesinde ağlarını tamir edişini izledik. Daha sonra buradan dönüş yoluna geçtik ve Narlıköy' de denize karşı, çok sıcak kanlı bir işletmecisi olan bir mekanda (Minibüs duraklarının yanında) kahvelerimizi içtik ve tekrar yola devam ederek erdek merkezine kadar geldik ve burdan sonraki istikametimiz Kaz Dağlarından geçerek Edremit-Gömeç-Ayvalık ve Cunda Adası(Alibey Adası).
Kaz Dağları tek kelimeyle harika bir yer. Sanırım yaptığımız yolculuk süresince en keyifli katettiğimiz yoldur. Temiz havası, manzarası, su kaynakları ve dağ köylerinde yaşayan insanları bir harika. Kaz Dağlarında yolculuk boyunca susuz kalma ihtimaliniz yok. Dağ yolunda ilerlerken Çınarlıhan adında bir mesire yeri gördük. Birşeyler atıştırmak için durduk. Gerçekten harika bir yerdi. Çınar ağaçlarının altında serin çok güzel ve çokta ucuz bir yerdi. Mangal ateşinde, güveçte pişirilmiş etli nohut, kurufasulye ve kızartılmış ekmek yiyip çayımızı içtikten sonra yolumuza Edremit-Gömeç-Avalık ve cunda olmak üzere devam ettik.
Uğrama noktası olarak önceden belirlediğimiz Ayvalık yolu üzerindeki Gömeç' te ulu bir dağı görmeye gittik. Bu arada dağın ululuğu büyüklüğünde değil tamamen şeklinden... Devam ederken iki binanın arasından o uludağı gördüm tesadüfen ve hemen bir benzin istasyonunun önünde müsait bir noktada durup fotoğraf makineme sarıldım. Karşımızda sanki öylece uzanıyordu ulu önder! Evet dağda Mustafa Kemal Atatürk' ün silüeti vardı. Bu harika manzara karşısında tüylerimiz diken-diken oldu tam manasıyla. Daha yakın bir noktaya devam edip orada bir süre dağı izledikten sonra yolumuza kaldığımız yerden devam ettik.
Yolumuzun devamında Ayvalık' tan geçerek Cunda Adasına devam ettik. Burası aynı zamanda bu geceki konaklama yerimizde olacak. Konaklamamızı Alibey-Han Otel' de yaptık. Çok güzel, temiz ve çevredeki otel ve pansiyonlara göre fiyat olarakda daha uygun. Odamıza yerleşip hemen dolaşmaya çıktık. Akşam yemeği için sahilde bir yer bulduk ve burada yemeğimizi yedik. Kalabalıktı ancak yinede eski taş binaların güzelliği ayrı bir dinginlik veriyordu. Buradaki gezintimizide ufak tefek alışverişler yaptıktan sonra sonlandırarak otele geri döndük.
3.Gün : 29.08.2011
Sabah 07:30 civarı yola çıktık ve sabah kahvaltımızı Cunda' dan Ayvalık' a geçişte sol taraftaki Hay-al kahvesinde ayvalık tostu ile yaptık. Bu kez istikametimiz İzmir/Yeni Foça olmak üzere yola devam ettik. Saat 11:00 civarı Yeni Foça' ya ulaştık ve sahildeki Cafe Semerci' de kahvelerimizi içip biraz dolaştıktan sonra çok fazla zaman kaybetmeden Karaburun' a devam ettik. Bu istikametteki ege denizinin güzelliği defalarca durmamıza sebep oldu. Mordoğan' dan geçerek Karaburun' a ulaştık. Eğer market alışverişi gibi ihtiyaçlarınız olursa bunları Mordoğan' dan rahatlıkla karşılayabilirsiniz. Bu kezde Karaburunda konakladık. Konaklama için hemen deniz kenarındaki Keyfim Oteli tercih ettik. Fiyat olarak daha uygun olduğu için burayı tercih ettik ancak kaldığımız oda çok kötüydü. Rutubet kokusu vardı, TV,Klima yoktu ve en kötüsü banyo giderinin tıkanmasıydı. Hemen hazırlanıp çıktık ve denize girebileceğimiz bir yer aradık. En sonunda kaldığımız yere biraz uzak olan Bodrum Plajına(Karaburun istikametinde devam ederken sağda kalıyor-Tabela mevcut) gittik. Tam anlamıyla harikaydı. Deniz tertemiz ve masmaviydi. Akşam yemeği için geri döndük, güzel bir yer bulmalıydık. Otelin biraz ilerisinde ..............' da tavsiye üzerine Lüfer tercih ettik ve patlıcan salatası, yoğurtlu semizotu ve köfeoğlu (karışık kızartma) tercih ettik. İçeceğimiz tabiki bu masaya en yakışır olan rakıydı.
4.Gün : 30.08.2011
Sabah yine erkenden yola çıktık. Kum Büküne gidecektik ancak tarif üzerine izlediğimiz yol aracımıza uygun olmadığı için geri döndük. Saat 10:30 civarı İzmir/Konak' ta sahildeki 30 Ağustos Kutlamalarının sonuna yetiştik. Yapılan 21 pare top atışını izledik. Saat 12:00 civarıda Bursa' ya dönüş yoluna geçtik. Bu sefer güzergahımız Manisa ve Balıkesir' den geçerek devam etti. Manisa/Akhisar' da ki Ak Hisar Izgarada köfte yemenizi tavsiye ederim. Hem fiyatı uygun hem doyurucu hem de çok güzel. Ayrıca hemen yan tarafında satılan kırkağaç kavunlarından da almalısınız. Burdan sonra Balılesir-İzmir yolu 40. Km' de Saklı Vadiye girdik. Burası maymun, tavuk, horoz, tavşan, kedi, köpek daha bir sürü çeşit hayvannın olduğu, çeşit çeşit meyve sularının hazırlandığı, odun ateşinde demlenen çayların, közde pişmiş kahvelerin sunulduğu uçurumun kenarında, sadece yaprakların hışırtısının duyulduğu harika güzellikte bir yer. Kahvelerimizi içip biraz dinlendikten sora yolumuza devam ettik.
Yorumlar